Sesimekulak ver gülüm. Tutsaklığa yeğdir ölüm. Nerde varsa böyle zulüm. Çaresi isyan olmuştur. Ve Leton şiirinin büyük ustası Yan Raynis’ten (1865-1929) dilimize çevirdiğim
NecmiyeAlpay, "Seferis Kardeşliği", Milliyet Kitap, 20 Temmuz 2010. Süreyya Berfe’nin yeni kitabı Seferis ile Üvez ’de, bir bakıma üç, bir bakıma çok sayıda şiir var. Genellikle kısa ve bazen hayku türüne, bazen de aforizmaya yaklaşan şiirlerden oluşuyor kitap. Ege’nin, mitolojik olan dahil, geniş zamanlarına uzanıyor.
AtaolBehramoğlu Sözleri, Ataol Behramoğlu Sözleri. Burjuvalar kocaman duvarlarla çevirmişler avlularını. Ama bir kiraz ağacı gördüm geçen gün, Dışarı
Eniyi roman ödülü ilk romanı Deli İbrahim Divanı ile Ahmet Büke'nin oldu. Samsun’da Atakum Belediyesi tarafından verilen 2022 Vedat Türkali Edebiyat Ödülleri'nin kazananları belli oldu. Vedat Türkali Roman Ödülü’ne yazar Ahmet Büke’nin Can Yayınları tarafından yayımlanan ‘Deli İbram Divanı’ adlı romanı layık
Şiirsitesi, 200'e yakın ünlü şairin eşsiz eserlerinden oluşan bir şiir arşivi. Şiir ile ilgilenenler bu siteden birbirinden güzel şiirlere ulaşabilir ve keyifle okuyabilirler
X876l. Fotoğraf VEDAT ARIKZINDANA DİRENMEK!“Bir ay ve birkaç gündür Kartal Maltepe Tutukevi’ndeyim. Aklımda günlük tutmak yoktu. Az önce Flaubert üstüne bir yazı okuyunca notlar almaktan kendimi alamadım yine.” Ataol Behramoğlu’nun Cezaevi Güncesi-Hapishanede Bir Sabah Türküsü Günceler 1 Nisan-Aralık 1982 böyle içeride nasıl yaşandığını düşünmekten alamaz insan kendini. Ben olsam ne yapardım diye geçirdiğim çok olmuştur içimden. Okumak, yazmak, kendi yalnızlığına kapanmak ne kadar olanaklıdır oralarda? Ayrıca bu gerçekten ozanı, yazarı, sanatçıyı oralara kapatanlar, tutukluların zamanlarını ne kadar alabilirler?İşte Ataol, kendinden zamanını alanların elinden aldıkları zamanı okuyarak yazarak onlara bırakmıyor. Dünyayla bağını sıkı tutarak zındana direniyor. Okuduklarını kendi içinde tartışıyor en çok. Cezaevindeki aydın takımının gerçek yüzünü de görerek, göstererek anlatıyor o karanlıktaki Yavuz’un Varlık dergisinde kendisiyle yapılan konuşmayı eleştiriyor. Şiirin oluşumunda etkin olan öğeleri tartışırken kendince bir yaklaşım getiren Hilmi Yavuz’un şu savına karşı çıkıyor “Şiirin kesinkes belirlemeseler bile benzetme ve iğretileme, dünyayı şiire dönüştürmede belirleyicilerdir bana göre.”Hilmi Yavuz’un “Düzyazının lojiği ile dünyanın lojiği arasında birebir tekabül ilişkisi varsa istenildiği kadar benzetmeye ve öteki söz sanatlarına başvurulsun, düzyazı lojiği içinde kalındıkça dünyanın olduğu gibi değil, olmadığı gibi yeniden kurulmasının mümkün olamayacağını düşünüyorum.” sözlerine de eleştirilerini, “Hilmi’yle taban tabana karşıt konumlardayız” diye sıralar Ataol EYLEMSİZ AYDINLAR!Cezaevine düşen yazarın en büyük dayanağı kitaplarla kalemidir kuşkusuz. Körleşme’yi okuyor Ataol. Bu kitaptan yaptığı alıntıyla içeride işkencelerden geçen Kien’i anlatır kısacık bir bölümde “Dövülüyor Kien, pataklanıyor, ayaklarla eziliyor. Alanın kısıtlı oluşu nedeniyle kendisine vuranların duyduğu doygunluk kısıtlı kalıyor. …”Burada cezaevlerinden dış dünyaya uzanan bir insanlık gerçeğini kendi gerçekliğine bağlı yorumluyor. Asıl yorum onun “Bireyci, eylemsiz aydınların en yüksek dozda eleştirilmesi. İnsanı öfkeyle, tiksintiyle dolduran aydın tipinin.” s. 12Eskiden okuduğu Ahmet Muhip Dıranas’ı, Orhan Veli’yi, Cahit Sıtkı Tarancı’yı, Turgut Uyar’ı yeniden okur. Bu şairlerle ilgili yargılarını da söyler. Çevirilerinde halk şiirinin örneğin Köroğlu özgün deyişlerini, sözlerini diline yerleştirmeye çalışır. SİNİR SAĞLAMLIĞI, DİSİPLİN, ÜRETİ!Şair, çevirmen, düşünür Ataol Behramoğlu içeri düşünce kendine bir izlence düzenler. Ona göre çalışır. “Sinir sağlamlığı, disiplin, üreti. 21 Ağustos 1982”Tutuklanan kişi insandır. Yakınları vardır. Dostları, sevdikleri, çocukları… 19 Nisan 1982’de şunları yazar “Bugün sevgili annemin ölümünün kaçıncı? 6. mı, 7. mi? yıldönümü. Bir anne gerçekten ölür mü? Babam ve Sevim Hanım ziyarete gelecekler. Ludmilla da. Bugün görüşme günü. Teyzemi sanırım kaybettik. Ağır hasta diyorlar. Annemden bir yadigârdı benim için. Ludmilla’nın test sonuçları iyi çıkmış. İkinci aydan gün alıyorum.”29 Nisan 1982’de “Artemio Cruz’u okuyorum, Bitirmeye az kaldı.” diye yazar. Aynı gün “Fuantes yaşamı ne güzel anlatıyor” diye not düşer. İngilizce çalışır. Poe’nun öykülerini kendi dilinden okur. “Atilla Josef, beni tutsak kılanlara bir zerresini bağışlamam yaşamak hakkımın, diye haykırıyordu …” diyen şaire yakınlık Mayıs 1982’de, “Dün yavrum geldi yine. Bu kez o istemiş gelmeyi. Bir kutu bisküvi gönderdim ona; tel örgü arkasından maymun gibi kemirdi. Bir ara kucağıma gelmek istedi yine… Tabii olanaksızdı. Ve görüşmenin sonuna doğru durgunlaştı yine…” der, okuyanın boğazına bir düğüm VE İNSANCA HER ŞEYE KARANLIK, ZAVALLI VE ALÇAK BİR DÜNYADAN SALDIRILAR İDDİANAME!21 Mayıs 1982’de, “Nâzım’ın büyüklüğünü bu koşullarda çok daha iyi kavrıyorum. Olağanüstü büyüklüğünü. Yarattığı mitos’u. 20. Yüzyılın en büyük, en gerçek, en ölümsüz destanıdır onun yaşamı ve şiiri.”28 Mayıs’ta Yılmaz Güney’in Cannes’da aldığı ödüle kendi almışçasına sevinir. 2 Haziran 1982’de, “Flaubert’in gücü Madam Bovary gerçekçiliğiyle şairce bir duyarlığı birleştirmesinden geliyor” diye hem yazarla hem romanla ilgili görüşünü açarak Haziran 1982’de, “İddianameyi okudum bitirdim. Aydınlık ve insanca olan her şeye karanlık, zavallı ve alçak bir dünyadan saldırılar. Yasalar ve hukukla da ilgisi.”10 Haziran’da, Kuşatmada kitabının toplatıldığını, Hükümeti ve emniyet kuvvetlerini aşağılama davasında da 1 yıla mahkum olduğunu öğrenir. “Bir günde iki haber birden. Eh fena değil.” der kendi arada dışarıda kitapları yayımlandıkça, şiirleri kimi korkusuz dergilerde çıktıkça da ferahlar. Bu gelişmeler ona güç verecektir. Hele 1 Kasım 1982’de yazdığı günlük onu dünyanın kucakladığı duygusu verecektir.“Bugün babamlar, sonra Ludmilla geldi. Asya-Afrika Yazarlar Birliği Lotus Ödülü’nün bana verilmiş olduğu haberi düş gibi bir şey… Bakalım yarın nasıl verilecek gazetelerde.” Bunu düşünmekte haklıdır şairimiz. Faşist generallerin rüzgârı kasıp kavurmaktadır ortalığı. Ne yapacakları belli olmaz!Cezaevi Güncesi tutuklu bir aydının okuyarak, yazarak, cezaevi avlusunda voleybol oynayarak, spor yaparak direnmesinin öyküsüdür. Bizim gibi ülkelerde yazan çizen, yazar, ozan, aydın kim varsa bu kitabı okumalıdır. Dilerim kimsenin yolu düşmez cezaevine ama yaşananlar hiçbir şeyin bizi şaşırtmayacağını Güncesi-Hapishanede Bir Sabah Türküsü Günceler 1 Nisan-Aralık 1982 / Ataol Behramoğlu / Tekin Yayınevi / 200 s. / 2022.
SAYFA İÇERİĞİ Ataol Behramoğlu Sözleri, Ataol Behramoğlu Sözleri ve Alıntıları, Ataol Behramoğlu Alıntıları, Ataol Behramoğlu En Güzel Sözleri, Kısa Ataol Behramoğlu Sözleri, En Güzel Ataol Behramoğlu Sözleri, Ataol Behramoğlu Kısa Sözleri, Ataol Behramoğlu Özlü Sözleri, Güzel sözler sitemizde Türk şair, yazar, çevirmen ve edebiyatçı olan Ataol Behramoğlu sözleri ve alıntıları itina ile derlenmiştir. Sizler için hazırladığımız sayfamızda yer alan sözleri ve alıntıları sosyal medya hesaplarınızda yayımlayabilir, mesaj yoluyla sevdiklerinize iletebilirsiniz. Sayfamızda yayımlanmasını istediğiniz sözleri yorum bölümünden bizlere iletebilirsiniz. ATAOL BEHRAMOĞLU SÖZLERİ ve ALINTILARI Nesir uçar, şiir kalır. Şiir canlı bir organizmadır. Şair şiire karşı sorumludur. İnsan yurdunu teninde duyarak yaşamalı. İnsan, âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar. Ölümdür yaşanan tek başına, aşk iki kişiliktir… Keder sokulgan adımlarıyla gelip kıvrılıyor yüreğime. Öğrendim ki… Affetmeyi öğrenmek deneyerek oluyor. Yaşamak görevdir yangın yerinde. Yaşamak insan kalarak. Şimdi bir tren penceresinden başka yaşamlara bakar gibiyim. Bu sabah mutluluğa aç pencereni, bir güzel arın dünkü kederinden. Birini ne kadar çok seversen, hayat onu senden o kadar uzaklaştırıyor. Kitaplar birikiyor, saçlarım uzuyor, her yerde gümbür gümbür bir telaş. Ölüm de böyle bir şey olmalı diye düşündü; gitgide yoğunlaşan bir unutkanlık. Bütün ömrümce aradığımı bulduğumda, oturup ağlayacağım bir deniz kıyısında. Öğrendim ki. Hiç tanımadığın insanlar, iki saat içinde, senin hayatını değiştirir. Öğrendim ki…Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır. Şiir değerlendirmesi şiirsel olmalıdır. Kuru analizler, ancak şiiri öldürmeye yarar. Şiir damıtılmış bir üründür. Bir şiirden, hatta bir dizeden esinle kitaplar yazılabilir. Öğrendik ki, iki şey asla terketmezmiş insanı Biri yanındaki ana, diğeri kalbindeki yara. Kaldırın bugün ne kadar engel varsa güneşle aranızda, elinizin değdiği her şey gökyüzü koksun. Anne gezindiğin bağ, baba yaslandığın dağdır! Ömrümün en güzel çağı, annen ve babanla olandır. Rüyalar bile geceleri bekler gizlice görünmek için. Yüreğimdesin, saklısında içimin gizlice sevgilim. Ama artık gitmek geliyor içimden. Bir sabah masmavi bir bulutun peşinden, dönüşü olmayan yerlere. Sevdiğim, sonsuzca yitirdiğim ender çiçek, geri kalan yılları ömrümün, seni anımsamama yetmeyecek. Evet haklısınız, erkekler bir odundur, çünkü hepsinin beklemekten ağaç olduğu bir sevgilisi olmuştur..! Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı. Oysa insan olmak, çoğalabilmektir başkalarıyla. İnsansın; birinin canı yanarken, senin de canın yanıyorsa. Gök sanki eriyecek mavilikten çimenler uykulu ve sıcak bir kadın geçiyor çıplak ayaklarını yüreğime basarak. İnsanın mucizesinin farkında olmayan, buna inanmayan kişi sanatçı olamaz. Şiir yazar belki ama şair olamaz. Aramızda söylenmiş sözlerin uzaklığı, aramızda yaşanmış şeylerin uzaklığı, yakın ayrılıkların sezgisi tenimizde. Burjuvalar kocaman duvarlarla çevirmişler avlularını. Ama bir kiraz ağacı gördüm geçen gün, Dışarı uzatmıştı en çiçekli dalını. Ve cellat uyandı yatağında bir gece tanrım dedi bu ne zor bilmece öldükçe çoğalıyor adamlar ben tükenmekteyim öldürdükçe… Öğrendim ki, kimseyi sizi sevmeye zorlayamazsınız. Kendinizi sevilecek insan yapabilirsiniz, gerisini karşı tarafa bırakırsınız… Dünyaya bir daha gelirsen nasıl bir hayat isterdin sorusuna kim ne derdi bilmiyorum ama, ben aynı ananın evladı olmak isterdim. Hayvan kötülük olsun diye kötülük yapmaz. Kötülük olsun diye kötülük yapmak ve bu anlamıyla da ahlâksızlık insana özgüdür. Yanıma gelip, ”Dua diye bir şiirinizi okuduk, çok güzelmiş” diyorlar. Ama o şiiri ben yazmadım ki. İnternete biri yazmış, altına da adımı koymuş. Eskidenmiş sabredip murada ermek, Şeyhin kerametini bekleyerek. Öyle zamanlar yaşamaktayız ki dostum, erdemdir bazen, sabretmemek. Bence Türkiye’de gençler doğru eğitilmiyor. Gençlerin yetenekleri baskılanıyor, önleri kesiliyor. Bu yüzden gerçek niteliklerini ortaya çıkaramıyorlar. Vatan, bu ülkenin tepesine çöreklenmiş gerici, karanlık, emperyalizm işbirlikçisi güçlerden behemehal, mutlaka, kesinkes kurtulmalıdır ve kurtulacaktır. Çok sevdim bir zamanlar, seviyorum yine de var olduğumu düşünmeyi, ürpererek. Karanlık bir oda da küçük bir çocuk gibi yağmurdan ve yalnızlıktan ürpererek. Sigaranın şiirle alakası yok. Lisedeyken herkes gibi ben de sigara içerdim. Sonra baktım sigara içerken kafam iyice dumanlanıyor, e bu sefer de şiir yürümüyor; sigarayı bıraktım. Ama arada bir tüttürüyorum yine. İsim nedir ki, Bulutlara yazılır geçer. Yüzüm nedir ki, Akar suya çizilir geçer… Ömür nedir ki, Kurulur bozulur geçer. Sevda nedir ki, Dokunursun süzülür geçer. Şiir nedir ki, Sezilir geçer. İnsan nedir ki, Bir şeylere sevinir, üzülür geçer. Yaratıcılık bir cevherdir. Bu cevheri ortaya çıkarmak için eğitim gerekir. Örneğin Rusya’da Gorki Enstitüsü vardı. Şimdi hâlâ var mı bilmiyorum, bakarsanız birçok büyük Rus edebiyatçı bu enstitüde eğitim almıştır. Türkiye’de de Köy Enstitülerinin böyle bir özelliği vardı. Köy Enstitüleri olmasa Fakir Baykurt gibi yazarlar çıkmazdı.
Bizim edebiyatımızda cesaret şiirleri denildiğinde aklıma en önce Şarkışlalı Âşık Serdari’nin “kısa çöp uzundan hakkın alacak” dizesinde ölümsüzleşen destan şiiri gelir… Sivas’ın Şarkışla ilçesinde 1834’te doğup 1918’de kimi kaynaklara göre 1921 ya da 22’de yaşamdan ayrılan Serdari, bu ünlü şiirinde 1886-87 yıllarındaki kuraklığı konu almış. Aşağıya giriş ve sonuç dörtlüklerini alacağım bu destan şiir, toplumsal adaletsizlik devam ettikçe bir cesaret ve isyan şiiri olarak gündemde kalmayı sürdürecektir… Nesini söyleyim canım efendim Gayrı düzen tutmaz telimiz bizim Arzuhal eylesem deftere sığmaz Omuzdan kesilmiş kolumuz bizim … Serdari halimiz böyle n’olacak Kısa çöp uzundan hakkın alacak Mamurlar yıkılıp viran olacak Akıbet dağılır ilimiz bizim Pir Sultan’ın, Veysel’in hemşerisi Serdari’nin kehaneti doğrulanmış, şairin seksen yılı aşkın ömrünün süreçlerinde parçalanıp dağılması süren Osmanlı Devleti, yine Serdari’nin tanık olduğu Balkan Savaşları ve İlk Dünya Savaşı’nın yıkımları sonucunda da tarih sahnesinden çekilmiştir.. *** Bizim halk şiirimizin, dilimize, siyasal ve yazınsal tarihimize özgü nedenlerle, dünya halk şiirinin en yüce doruğunda bulunduğundan kuşkum yoktur. “Ferman Padişahın, dağlar bizimdir” Dadaloğlu,18-19. yy. meydan okuyuşu, idam sehpasına giderken “Benden selam olsun ev külfetine/ Çıkıp ele karşı ağlamasınlar” Pir Sultan Abdal 15-16. yy. gibi bir sesleniş, “Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu” Köroğlu, 16. yy. gibi özdeyişsel dizeler, Türkçe ve şiir yaşadığı sürece var olmayı ve etkilerini sürdürecektir… *** Namık Kemal 1840-1888 benim her zaman en ön sıradaki şairlerim arasında olmuştur. Zalim avcıya hizmet etmekten köpekler zevk alır diyebilmek günümüzde de her babayiğidin harcı değildir… Ve çok zaman önce okuduğumdan bu yana hep ezberimdeki şu “rubai”ye bakın Zalim olsa ne rütbe bî-perva Yine bünyad-ı zulmü biz yıkarız Merkezi hâke atsalar da bizi Küreyi arzı patlatır çıkarız… Zalim ne kadar pervasız olursa olsun/ Yine zulmün temelini biz yıkarız/ Yerin dibine de atsalar bizi/ Yerküresini patlatır çıkarız. Böyle muhteşem dizelerin, bir insanın kaleminden çıkmış olduğuna insanın inanası gelmiyor… *** Ve Tevfik Fikret… Çağdaş şiirimizde cesaret ve isyan şiirinin en büyük öncüsü ve bence her anlamda gelmiş geçmiş en büyüğü İnsanlığı pâ-mâl eden çiğneyen, ayak altına alan alçaklığı yık ez Billah yaşamak yerde sürüklenmeye değmez *** “O duvar, o duvarınız, vız gelir bize vız” diye haykıran Nâzım’dan, “Yürü üstüne üstüne/Tükür yüzüne celladın” çağrısının sahibi Ahmed Arif’e; “Kızılırmak”ın şairi Hasan Hüseyin’den “Bizim de dağlarımız vardır Che Guevara” dizesinin şairi Metin Demirtaş’a, “isyan” sözcüğünü günümüz şiirinde belki ilk kez ve defalarca kullanan Nihat Behram’a kadar, geçmişten bugünlere büyük bir cesaret ve isyan şiirleri ırmağı akıp gelir ve dünya şiir okyanusuna karışarak devam edecektir… Yazıyı iki alıntıyla tamamlayayım… İlki benden olsun Sesime kulak ver gülüm Tutsaklığa yeğdir ölüm Nerde varsa böyle zulüm Çaresi isyan olmuştur. Ve Leton şiirinin büyük ustası Yan Raynis’ten 1865-1929 dilimize çevirdiğim, “Gücümün Kaynağı” başlıklı evrensel bir cesaret ve isyan şiiri Umutsuzluk kaçar türkülerimden Ölüm orada yer bulmaz kendine Orada umut, direniş ve güç Ateş, inat ve öfke -Nasıl başardın bunu, şu günlerde Acı kapı kapı dolaşmadayken? -Gelecek düşüncesidir koruyan beni Emekçi halktır bana güç veren.
Şiirleriyle birçok şair adayına ilham kaynağı olan Ataol Behramoğlu, kendi şiirlerinin yanı sıra şiir antoloji kitaplarıyla da Türk şairlerinin en güzel şiirlerini bir araya getirerek şiirseverlere armağan etmiş değerli bir - 1359 Son Güncellenme - 1359 Güncelleme - 1359Ataol Behramoğlu’nun hayatı13 Nisan 1942 yılında Çatalca’da dünyaya gelen şairin babası ziraat mühendisiydi. Mesleği gereği Türkiye’nin farklı şehirlerinde görev yapan babasıyla birlikte farklı şehirlerde yaşama ve oraları keşfetme imkanı bulmuş. Çatalca, Çankırı ve Kars, bu şehirler arasında yer orta ve lise eğitiminin ardından meraklısı olduğu Rus edebiyatının da etkisiyle Ankara Üniversitesi Rus Dili ve Edebiyatı bölümünü kazanmış. Okul yıllarında şiir yazmaya ve üretmeye devam etmiş. Çeşitli dergilerde ve gazetelerde şiirleri çıkan yazar, üniversiteyi bitirince bir dönem Moskova, Londra ve Paris’te yaşamış. Paris’te yaşadığı dönemde Paris Sorbonne Üniversitesi'nde Rus edebiyatı ve karşılaştırmalı edebiyat konularında çalışmalar döndükten sonra birçok üniversitede eğitim veren değerli edebiyatçımız, hala üretmeye ve kendinden sonra gelen nesle ilham olmaya devam Behramoğlu’nun en sevilen şiirlerinden birini aşağıda paylaşıyoruz. Sen de diğer şiirlerini araştırabilir, en beğendiği bir tanesini el yazınla bir kağıda yazabilir ve bir arkadaşına hediye edebilirsin. Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey VarYaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey varYaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyiSevgilin bitkin kalmalı öpülmektenSen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeğiİnsan saatlerce bakabilir gökyüzüneDenize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğaYaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktırKopmaz kökler salmaktır orayaKucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşınıKavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksinVe uzandın mı bir kez sımsıcak kumlaraBir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksinİnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğineHem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasınaİnsan balıklama dalmalı içine hayatınBir kayadan zümrüt bir denize dalarcasınaUzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlarBütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısınDeğişmemelisin hiçbir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunuFakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısınVe kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinleÇünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanıKanın karışmalı hayatın büyük dolaşımınaDolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanıYaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey varYaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasınaÇünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandırVe hayat, sunulmuş bir armağandır insana
Ece Ayhan geride birçok eser bırakmıştır. Ünlü ve akıllarda kalan birçok şiiri ve kitapları yer almaktadır. İşte Ece Ayhan şiirleriECE AYHAN ŞİİRLERİEn güzel kısa 15 Ece Ayhan şiiri1. Açık Atlas Hayattan ders veriyor diye öğretmenleri kızdıranTuzu bir bulmuş çocukları saklamadan güldüren dünyayaSu kaçırmaz bir eşeğin sesine açıktır penceresiBir sınıfın, batı son dersinde, kuşluk vaktiMeşeler yapraklanınca bir tuhaf olurlar işteKoparılmış kürt çiçekleri, hatırlayarak amcalarınıAzınlıkta oldukları bir okulda bile, sorarlar soruNeden feriklerin ve eşeklerin memeleri vardır?En arka sırada çift dikişliler, sınavda en öneİntihara ve denizde nasıl boğulmaya çalışırlarYalnız Orta Doğu'da el altında satılan bir atlasKim demiş on sekiz yaşından küçükler okuyamazBakıldı ki kum saati, ters çevrilmiş, çıt, usul isa asi olmuşİkinci karnede babası yarısını silahıyla dışarda bırakıpÖyle öğretildiği için saygılı, sınıfa giren parmak çocuğunBoş yerine, girilmeyen bir dersin denizi, gelip oturmuşAçık kalmış atlası, deniz taşmıştır, darılmasın Fırat amaHayatın orta öğretmeni sustu, dondu gülmeleri çocuklarınBir cenaze töreninde daha ölümlü karşılamaya götürüleceğizEfendiler! Eşekler susabilirlerNe yani çocuklar hiç gülmeyecekler mi?2. Akdeniz Pencereleri Açın pencereleri açınakdeniz'de sabah oluyorküçük harfli musahep böyle gökyüzündeKıvanç duyuyorum bu akçalı güneştençürümüş bankalar borsalarbirazdan açılacak yeryüzüneayaklarımız altında kezlerce deniz çayımızı içerkenOn beş kuruş uzattı seninkion beş kuruş bir gazeteaydınlık yüzlü bir kadn bize sesleniyorbirdendireAkdeniz akdeniz'de çay içerken yaratılıyorşu bizim dev dudaklıve küçük harfli musa içinaçın pencereleri Anahtarlar Çünkü kapılarıgötürüyorlar öyle yanlış kiCam kırıkları üzerindeGülüyor veGülen artık çingene değildirDeğil mi değilBilmem şu uzakta odalarınPancurlarını açmışlarAçmışlar mı açmışlarDenize karşıdeniz yoktur yaİçerdekiler içerlerdeDışardakiler dışarlarda kalmışlarKalmışlar mı kalmışlarAnahtarları çalan bir çingenedirBir çingene mi bir çingene bireeE4. Apaş Paşa Şapa Oturdu Merhaba diyoruz ölü teyzelerimize çocuklarmerhaba diyorlar o şiirlerimizin eşikleriMum tacirlerinin kızları ne temiz porselenyüz çiçeğe yüz ay çıkarırmış bu tabaklarYüzüklerinde altın parmaklar takılıymış veçarşılar grevsiz deli olurmuş yalnızlık Benaresin Ölünmüş Kadınları Sanskrite çekilmiş atlar gibi gecelerio geceleri soyutlanmış uykularağdı durdu parmaklarından estamplaraŞarkıları delindiler sokaklarındave çarşambaları ırmaktaboğulup gittiler hepçamaşırların üstünde uzanan bulutlarŞimdi benares'inen eski orospuları gibi bayramlardabirdenbire sanskrit ölümlere çarpıpşarkılara şarkılara düşen kadınlar var Bir Elişi Tanrısı İçin Ağıt Peki nasıl oldu da hatırladı denizde boğulduğununasıl oldu da peki anlatamıyorum biliyorsunÖyle ölüme düşkündü ki biyoloji sıfırbir şarkı yiyor şimdi şapkalarını orospular eksiliyorAma yok ne olur ağlama böyle ama yokşunun şurasında tramvaysız, çocuk olmak turunç olmakKantocu peruz sahiden yaşadı mı patron?7. Çapalı Karşı Kollarında eski balık dövmeleriteodor kasap perhiz ahali içmezey türkçe rakı çıkmıştır kapalıve geniş muhlis sabahattin'denayşe opereti ne güzel bir hiçÜç yıllar var ki minyatürlere mahkumteodor'un o eski balık dövmeleriay osmanlılaşmış abi tüfekçi olmuşve korkunç taş gülmekler muhlis'tegibi merdivenli bir sokaklar uzatmışçiçek bahçelerine kaçabilsin ayşeatlı tramvaylarla ne güzel bir hiçİşte o biçim gecelerde kucaklamışgetirir enflasyon arkadaşlarınıkova abdülhamit akşam gazeteleridağlar gibi yalnızlık ne güzel bir Denizin Altındaki Bandolar İşte ölüm şu derin taçlı şiirdir bakDuman adamları maskeli katanalarıyla geçiyorÇalan bir bandonun eşliğindeŞimdiye dek ölünmeyen kentimizin üzerindenHiç değilse sokaklarında- Sayın padişahım muhbirDenizin altındaki bandolar da çalıyor muydu?Parmak çocuk sorusu karşılığını da içinde taşır- Ama şurasını unutuyorsun hepBoğuldukları zamanki yaşlarıyladır çalgıcılarHerhalde böyle bir şiire başlayan onu Fayton O sahibinin sesi gramofonlarda çalınan şeyincecik melankolisiymiş yalnızlığınınintihar karası bir faytona binmiş geçerken ablamcaddelerinden ölümler aşkı pera'nınEsrikmiş herhal bahçe bahçe çiçekleri olan ablamçiçeksiz bir çiçekçi dükkanının önünde durmuştüllere sarılmış mor bir karadağ tabancasıylazakkum fotoğrafları varmış cezayir menekşeleri camekândaBen ki son üç gecedir intihar etmedim hiç, bilememintihar karası bir faytonun ağışı göğe atlarıyla birliktecezayir menekşelerini seçip satın alışından olabilir mi ablamın10. Gökyüzünde Bir Cenaze Töreni Düşmemiş Hezarfen Efendi'yle karşılaşır mı acaba?Bir bakmışım baloncusu uçmuş kan mavisi balonlarKuşların vurulduğu mevsim Üsküdar iskele alanındaBir bakmışım gökyüzünde gömülmez bir cenaze töreniVe aşağıda, yıkanmış balonlar demetinin başındaKurşun ayaklı bir parmak çocuk, kırılır ağlamazÖlümü ustaca oyalayan babam öldürülmüş ben satarımKopmuş bir kocakarının da eteklerinde azat kuşlarıOğlum öldürülmüş ben satarım Üsküdar iskele alanında11. Üç Gencin Kalbi Bir gemici tanırımKalbini bir limanda bırakmışYa kaybolursa?Ağlar çocukluğundaki gibiKalbini almaya gidecek hâlâBir oğlan tanırımDerin yeşil gözlüGönlü güney denizlerinin dibiKalbi ise yerindeBirine vermeye gidecekBir gemi arar şair tanırımOnunki içler acısıKalbini asla vermemişÇalmışlarKalbi eski bir efsanede Kudüs Fareleri Dördüncü konuşmamızdaben neredeyim?isa'dan önce bu kenttebir karınca taciriGünahkar bir hayalet içinbiraz ölümuyluk kemiğiyle acı çekeceksaraylarındaBeşinci konuşmamızdaanlatmak diye bir şey yoktur buradaarsenik götüren bir uşakefendisineVebalı gecelerdenmakasla kesilmiş sarı bir aykurtulacaklarınainanırlardıBiz vaktinde ölmüş olduğumuz içinsatranç taşları gibikireçlerden korkmuyordukbir de kudüs fareleribir de kudüs fareleriBir öyle farelerbir öyle fareler13. Kınar Hanımın Denizleri Bir çakıl taşları gülümseyişi ağlarmış karafaki rakısıylaşimdi dipsiz kuyulara su olan kınar hanım'dandüz saçlarıyla ne yapsın şehzadebaşı tiyatrolarında şapkalarınıtüketemezmiş hiçİşte kel hasan bu kel hasan karanlığı süpürürmüşters yakılmış güldürmemek için serkldoryan sigaralarıylaişte masallara da girermiş bir polis o zamanlardan beri sürmekirpiklerini aralayarak insanları çocuklarınVe içinde birikmiş ut çalan kadın elleri olurmuş hepgibi bir üzünç sökün edermiş akşamları ağlarken kuyulara kınarhanım'ın Meçhul Öğrenci Anıtı Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altındaBir teneffüs daha yaşasaydı,Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdürDevlet dersinde ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu- Maveraünnehir nereye dökülür?En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı- Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine! ölümü de bastırmak için boynuna mekik oyalı morBir yazma bağlayan eski eskici babası yazmıştırYani ki onu oyuncakları olduğuna inandırmıştımO günden böyle asker kaputu giyip gizli bir geyikYavrusunu emziren gece çamaşırcısı anası yazmıştırAh ki oğlumun emeğini eline verdilerArkadaşları zakkumlarla örmüşlerdir şu şiiriAldırma 128! İntiharın parasız yatılı küçük zabit okullarındaHer çocuğun kalbinde kendinden büyük bir çocuk vardırBütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek15. Mısrayi m Kaçtığı bilinmeyen bir ülkesinde cinler padişahının, biryeniyetme. Değiştirmiştir adını, saçlarını kazıtmıştır. Soğuk birtabanca yastığının altında, uyuyabilir ancak. Bir yelek giymiştirdimi; kuşbilime çalışır, omuzunda simruğ kuşu, tehlikeye yaslanmıştır; uçurtma uçurur, yüzlüğü ming izleyicilere, bileği incecik. Bir kılıçla keserlerkirpiklerini uzun. Kırarlar eklemlerini, pantolonunu sıyırıp gümüşbir şamdana oturturlar, ziftle boğarlar teknede, bucaksız kucağındadır barbar anasının, bir bir alınla karşılar ölümü de, alkışlayarak karşılar; unutbenimavisinden bir yelkenliye binmiştir. Hamsin yelleri eserMısrâyim'den, kırk gün. Saçlarını uzatmıştır, yalnızlığı - Ece Ayhan şiirleri Ece Ayhan Gündem Güncel Haberler
ataol behramoğlu en kısa şiiri