93t7kpo. - 1517 Güncelleme - 1142 Ayı üzümü, idrar yolları enfeksiyonları ile sık idrara çıkma gibi sorunların giderilmesinde kullanılır. Bu bitkinin inanılmaz faydaları varken öte yandan erkekler için zararları var. Ayı üzümü nasıl kullanılır? Ayı üzümü yaprağının kullanım amacı nedir? Ayı üzümü çayı nasıl yapılır? A'dan Z'ye Tıbbi Bitkiler kitabında yer alan bilgilere göre; ayı üzümü yaprağı çocuklarda 18 yaşın altındaki gençlerde ve erkeklerde kullanılmamalı. İşte merak edilenler... Ayı üzümü, idrar söktürücü olarak bilinir ve idrar yolları enfeksiyonları ile sık idrara çıkma gibi sorunların giderilmesinde kullanılır. Peki, ayı üzümü tam olarak nedir? Ayı üzümü nasıl kullanılır? Ayı üzümü yaprağının kullanım amacı nedir? Ayı üzümü çayı nasıl yapılır? Ayı üzümü yaprağı kullanırken nelere dikkat etmeli? Ayı yaprağı üzümünün zararları nelerdir? A'dan Z'ye Tıbbi Bitkiler kitabında yer alan bilgilere göre; ayı üzümü yaprağı çocuklarda 18 yaşın altındaki gençlerde ve erkeklerde kullanılmamalı. İşte ayı üzümü hakkında merak edilenler... AYI ÜZÜMÜ NE İŞE YARAR? Bitkinin Türkçe adı Ayı üzümü Bitkinin bilimsel adı Arctostaphylos uva-ursi L. Spreng. Familya Ericaceae Fundagiller Bitkinin İngilizce adı Bearberry, uvaursi Kullanılan kısmı Kurutulmuş yaprakları Kullanılan kısmın İngilizce adı Bearberry leaf, uva ursi leaves. AYI ÜZÜMÜ YAPRAĞININ FAYDALARI Ayı üzümü yaprağının kullanım amacı Kadınlarda, idrar sırasında görülen yanma hissi gibi hafif idrar yolları enfeksiyonlarının sistit ve/veya sık idrara çıkma gibi durumların giderilmesinde kullanılır. Kullanılış şekli Çay infuzyon, maserat ve kuru ekstreleri halinde dahilen kullanılır. AYI ÜZÜMÜ ÇAYI NASIL YAPILIR? YETİŞKİN KADINLAR VE YAŞLILAR • Çay infuzyon g bitki kısmı üzerine 150 mL kaynar su eklenir, 15-20 dakika demlenir, süzülür. Taze hazırlanan çay günde 2-4 defa içilir. Günlük toplam doz 8 g'dır. • Maserat g bitki kısmı üzerine 150 mL soğuk su ilave edilir, karışım 6-12 saat bekletilir ve süzülür. Bu maserat hazırlandıktan hemen sonra, günde 2-4 defa içilir. Günlük toplam doz 8 g'dır. • Kuru ekstre Tek doz 100-210 mg günde 2-4 defa kullanılır. AYI ÜZÜMÜ YAPRAĞI KULLANIRKEN NELERE DİKKAT EDİLMELİ? BU UYARILARA DİKKAT! • Kuru ekstrelerin hazırlanmasında bir eczacının danışmanlığına başvurulmalıdır. • Bu ilaç şekilleri bir haftadan uzun süre kullanılmamalıdır. • Çocuklarda ve 18 yaşın altındaki gençlerde kullanılmamalıdır. • Erkeklerde kullanılmamalıdır. • Aktif maddelere karşı hassasiyet gelişebilir. • Alerjik ve böbrek hastalığı olan kişilerde kullanılmamalıdır. • İdrarı asidik hale getirecek ilaçlarla ve gıdalarla birlikte kullanılmamalıdır çünkü antiseptik etkileri alkali ortamda görülür. • Sodyum tutucu etkisi nedeniyle idrar söktürücü ilaçların etkisini azaltır. • Yüksek dozda, mesane ve idrar yollarının mukoz membranlarında tahriş ve yangıya sebep olabilir. • Yüksek dozda ve uzun süreli kullanımda karaciğer hasarı görülebilir. • İdrar rengi yeşilimsi-kahverengiye dönebilir. • Mide hassasiyeti olan kişilerde mide ağrısı, bulantı ve kusma görülebilir. Eğer belirtilenlerin dışında başka ters ve yan etkiler görülürse bir hekime başvurulmalıdır. • Kullanım sırasında şikâyetler 4 günden daha uzun sürerse veya daha kötüye giderse bir eczacıya veya hekime başvurulmalıdır. Kullanımı sırasında ateş, ağrılı idrar, kasılmalar veya idrarda kan görülürse bir eczacıya veya hekime başvurulmalıdır. • Hamilelik ve emzirme döneminde kullanılmamalıdır. AYI ÜZÜMÜ YAPRAĞI SAKLAMA KOŞULLARI Işıktan ve nemden korunacak şekilde, sıkı kapatılmış plastik olmayan kaplarda ve serin bir ortamda saklanmalıdır.
1356 1 Ehil Üye Yirmibirinci Söz'ün İkinci Makamı - VESVESE HAKKINDA Yirmibirinci Söz'ün İkinci Makamı [Kalbin beş yarasına beş merhemi tazammun eder.] ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ ﺭَﺏِّ ﺍَﻋُﻮﺫُ ﺑِﻚَ ﻣِﻦْ ﻫَﻤَﺰَﺍﺕِ ﺍﻟﺸَّﻴَﺎﻃِﻴﻦِ ٭ ﻭَﺍَﻋُﻮﺫُ ﺑِﻚَ ﺭَﺏِّ ﺍَﻥْ ﻳَﺤْﻀُﺮُﻭﻥِ Tazammun İiçine almak. Ey maraz-ı vesvese ile mübtela! Biliyor musun vesvesen neye benzer? Musibete benzer. Ehemmiyet verdikçe şişer, ehemmiyet vermezsen söner. Ona büyük nazarıyla baksan büyür. Küçük görsen, küçülür. Korksan ağırlaşır, hasta eder. Havf etmezsen hafif olur, mahfî kalır. Mahiyetini bilmezsen devam eder, yerleşir. Mahiyetini bilsen, onu tanısan gider. Öyle ise, şu musibetli vesvesenin aksam-ı kesîresinden kesîr-ül vuku olan yalnız beş vechini beyan edeceğim. Belki sana ve bana şifa olur. Zira şu vesvese öyle bir şeydir ki, cehil onu davet eder, ilim onu tardeder. Tanımazsan gelir, tanısan gider. Maraz-ı vesvese Vesvese hastalığı, kuruntu hastalığı. Mübtela Tutkun, düşkün, hasta, dertli. Musibet Afet, bela, felaket. Ehemmiyet Önemli olma, değerlilik, kıymetlilik. Havf Korku. Mahfî Gizli, saklı. Mahiyet İç yüz, esas, asıl, temel özellik, temel gerçek. Aksam-ı kesîre Çok kısımlar. Kesîr-ül vuku En çok olan, en çok görülen. Vech Yön, taraf, yüz. *Tarz, biçim. Beyan İzah, açıklama, anlatma. Cehil Cahillik, bilgisizlik. Tard Kovma. Birinci Vecih - Birinci Yara Şeytan evvelâ şübheyi kalbe atar. Eğer kalb kabul etmezse, şübheden şetme döner. Hayale karşı şetme benzer bazı pis hatıraları ve münafî-i edeb çirkin halleri tasvir eder. Kalbe "Eyvah" dedirtir, ye'se düşürtür. Vesveseli adam zanneder ki; kalbi, Rabbine karşı sû'-i edebde bulunuyor. Müdhiş bir halecan ve heyecan hisseder. Bundan kurtulmak için huzurdan kaçar, gaflete dalmak ister. Bu yaranın merhemi budur Evvelâ İlk önce, birinci olarak. Şetm Sövmek, küfretmek, yakışıksız çirkin söz. Münafî-i edeb Edebe aykırı, ahlak kurallarına ters. Tasvir Şekil verme, zihinde canlandırma. Ye's Ümitsizlik. Sû'-i edeb Kötü edeb, edepsizlik, terbiyesizlik, saygısızlık. Halecan Titreme, kalp çarpıntısı, heyecan. Gaflet Düşüncesizlik ve ihmal sebebiyle, içinde bulunduğu gerçeklerden habersiz olma. Bak ey bîçare vesveseli adam! Telaş etme. Çünki senin hatırına gelen şetm değil, belki tahayyüldür. Tahayyül-ü küfür, küfür olmadığı gibi; tahayyül-ü şetm dahi, şetm değildir. Zira mantıkça tahayyül, hüküm değildir. Şetm ise, hükümdür. Hem bununla beraber o çirkin sözler, senin kalbinin sözleri değil. Çünki senin kalbin ondan müteessir ve müteessiftir. Belki kalbe yakın olan lümme-i şeytanîden geliyor. Vesvesenin zararı, tevehhüm-ü zarardır. Yani onu zararlı tevehhüm etmekle, kalben mutazarrır olmaktır. Çünki hükümsüz bir tahayyülü hakikat tevehhüm eder. Hem şeytanın işini kendi kalbine mal eder. Onun sözünü, ondan zanneder. Zarar anlar, zarara düşer. Zâten şeytanın da istediği odur. Bîçare Çaresiz. Vesvese Şüphe, kuruntu. Şetm Sövmek, küfretmek, yakışıksız çirkin söz. Tahayyül Hayale getirmek, hayalde canlandırmak. Tahayyül-ü küfür Küfrü hayalde canlandırma, inkar düşüncesini hayalde canlandırma. Küfür İnkar etme, inanmama, inkarcılık. Tahayyül-ü şetm Çirkin ve kötü sözlerin hayale getirilmesi ve hayalde canlandırılması. Şetm Sövmek, küfretmek, yakışıksız çirkin söz. Zira Çünkü. Müteessir Etkilenen, etkilenmiş, üzüntülü, üzgün. Müteessif Üzülen, kederlenen. Lümme-i şeytanî Şeytanın verdiği kuruntu. Tevehhüm-ü zarar Zarar olduğunu sanma, zarar verdiğini düşünme. Tevehhüm Evhamlanma, kuruntuya kapılma, asılsız ve gerçek dışı düşüncelere kapılma, sanma. Mutazarrır Zarara uğrayan, zarar görmüş olan. Tahayyül Hayale getirmek, hayalde canlandırmak. Hakikat Gerçek. İkinci Vecih budur ki Manalar kalbden çıktıkları vakit, suretlerden çıplak olarak hayale girerler; oradan suretleri giyerler. Hayal ise, her vakit bir sebeb tahtında bir nevi suretleri nesceder. Ehemmiyet verdiği şeyin suretlerini yol üstünde bırakır. Hangi mana geçse ya ona giydirir, ya takar, ya bulaştırır, ya perde eder. Eğer manalar münezzeh ve temiz iseler, suretler mülevves ve rezil ise giymek yoktur, fakat temas var. Vesveseli adam, teması telebbüsle iltibas eder. "Eyvah!" der. "Kalbim ne kadar bozulmuş. Bu sefillik, bu hısset-i nefs, beni matrud eder." Şeytan onun şu damarından çok istifade eder. Şu yaranın merhemi şudur Mana Anlam. Suret Biçim, görünüş, şekil, tarz *Dış görünüş. *Gidiş, yol. Nevi Çeşit, tür. Nesc Dokuma, dokunuş. Ehemmiyet Önemli olma, değerlilik, kıymetlilik Münezzeh Temiz, pak, arınmış. Mülevves Kirli, pis. Telebbüs Giymek, giyinmek. İltibas Birbirine karıştırma, birbirine benzeyenleri birbirinden ayırt edemeyip karıştırma. Sefillik Perişanlık, düşkünlük, aşağılık. Hısset-i nefs Nefsin aşağılığı. Matrud Kovulan kovulmuş. Dinle ey bîçare! Nasılki, senin namazın edeb-i nezihanesinin vesilesi olan zahirî taharete, batnının bâtınındaki necaset ona tesir etmez ve bozmaz. Öyle de Maânî-i mukaddesenin, suret-i mülevveseye mücavereti zarar etmez. Meselâ sen âyât-ı İlahiyeyi tefekkür ediyorsun. Birden bir maraz, ya bir iştiha, ya bevl gibi bir emr-i müheyyic şiddetle senin hissine dokunuyor. Elbette senin hayalin, deva-i illet ve kaza-i hacetin levazımatını görecek, bakacak, onlara münasib süflî suretleri nescedecek ve gelen manalar ortalarından geçecekler. Geçeceklere ne beis vardır, ne televvüs var ve ne zarar var ve ne hatar var. Yalnız hatar ise hasr-ı nazardır, zann-ı zarardır. Bîçare Çaresiz. Vesile Bahane, sebep. *Vasıta, araç, yol. Zahirî Görünüşte olan, görünen, dış görünüşle ilgili. Taharet Temizlik. Batn Mide, karın, iç. Bâtın İç, görünmeyen, içyüz. Necaset Pislik. Maânî-i mukaddese Mukaddes manalar, mübarek ve kutsal manalar. Suret-i mülevvese Pis şekil. Mücaveret Komşuluk, yakınlık. Ayât-ı İlahiye Allah’ıncc ayetleri. Tefekkür Düşünmek, düşünceyi hareketlendirmek, düşünceyi çalıştırmak. Maraz Hastalık, dert, illet. İştiha Kuvveli istek, arzu, acıkma. Bevl İdrar. Emr-i müheyyic Heyecanlandıran iş, telaşlandıran olay. Hiss Duygu. Deva-i illet Hastalığın iacı. Kaza-i hacet Tuvalet ihtiyacını gidermek. Levazımat Lüzumlu şeyler, gerekenler, gerekli şeyler, gerekliler. Münasib Uygun, layık, yaraşır. Süflî Alçak, aşağı, bayağı, adi. Suret Biçim, görünüş, şekil, tarz *Dış görünüş. *Gidiş, yol. Nesc Dokuma, dokunuş. Mana Anlam. Beis Zarar. Televvüs Kirlenmek, pislenmek. Hatar Tehlike. Hasr-ı nazar Bütün dikkatini verme. Zann-ı zarar Zarar zannetme, zarar sanma. Üçüncü Vecih budur ki Eşya mabeynlerinde, bazı münasebat-ı hafiye bulunur. Hattâ hiç ümid etmediğin şeyler içinde münasebet ipleri bulunur. Ya bizzât bulunur veya senin hayalin, meşgul olduğu san'ata göre o ipleri yapmış, onları birbiriyle bağlamış. Şu sırr-ı münasebettendir ki, bazan bir mukaddes şeyi görmek, bir mülevves şeyi hatıra getirir. Fenn-i Beyan'da beyan olunduğu gibi, "Hariçte uzaklık sebebi olan zıddiyet ise, hayalde sebeb-i kurbiyettir." Yani İki zıddın suretlerinin cem'ine vasıta, bir münasebet-i hayaliyedir. Bu münasebetle gelen tahattura, tedai-yi efkâr tabir edilir. Meselâ Sen namazda, münacatta, Kâ'be karşısında, huzur-u İlahîde iken, âyâtı tefekkürde olduğun bir halde; şu tedai-yi efkâr, seni tutup en uzak malayaniyat-ı rezileye sevkeder. Senin başın, böyle bir tedai-yi efkâra mübtela ise, sakın telaş etme. Belki intibaha geldiğin anda, dön. "Aman ne kusur ettim" deyip tedkikle meşgul olup durma. Tâ o zaîf münasebet, senin dikkatinle kuvvet peyda etmesin. Zira teessür gösterdikçe, ehemmiyet verdikçe, senin o zaîf tahatturun melekeye döner. Bir maraz-ı hayalî olur. Korkma, maraz-ı kalbî değil. Şu nevi tahattur ise, galiben ihtiyarsızdır. Hususan hassas asabîlerde daha galibdir. Şeytan, şu nevi vesvesenin madenini çok işlettirir. Şu yaranın merhemi şudur ki Mabeyn Ara. Münasebat-ı hafiye Gizli münasebetler, gizli görünmez alakalar ve bağlar. Münasebet İlişki, bağ, alaka. Bizzât Doğrudan kendisi. San'at Ustalık, hüner. Sırr-ı münasebet Münasebet sırrı, alakalı olmasındaki gizli gerçek, bağlantısınınilişkisinin derin ve ince manası. Mukaddes Kutsal, kusursuz, her türlü noksanlardan uzak olan. Mülevves Kirli, pis. *Karışık. Fenn-i Beyan Anlatma ve ifade ilmi. Beyan İzah, açıklama, anlatma. Hariç Dış. Zıddiyet Zıtlık, terslik. Sebeb-i kurbiyet Kurbiyet sebebi, yakınlık sebebi. Zıdd Zıt, ters, aksi, karşıt. Suret Biçim, görünüş, şekil, tarz *Dış görünüş. *Gidiş, yol Cem' Toplama, bir arada bulundurma. * Çoğul, çokluğu gösteren kelime. Vasıta Araç, aracı, sebep, vesile. Münasebet- i Hayaliye Hayali münasebet, hayalle ilgili bağlantı ve ilişki. Tahattur Hatırlama. Tedai-yi efkâr Bir fikrindüşüncenin başka bir fikridüşünceyi hatıra getirmesi, fikir çağrışımı. Tabir İfade, söz, deyim. Münacat Dua, Allah’acc yalvarma. Âyât Ayetler, 1- Kur’an-ı Kerimdeki cümleler. 2- Allah’ıcc tanıtan varlıklar. Tefekkür Düşünmek. Düşünceyi hareketlendirmek, düşünceyi çalıştırmak. Malayaniyat-ı Rezile Rezil utanç verici yersiz düşünce ve sözler. Sevk Gönderme, yollama. Tedai-yi efkâr Bir fikrindüşüncenin başka bir fikridüşünceyi hatıra getirmesi, fikir çağrışımı. Mübtela Tutkun, düşkün, hasta, dertli. İntibah Uyanıklık, uyanma. Tedkik İnceleme, araştırma, inceden inceye araştırma. Zaîf Zayıf, güçsüz, kuvvetsiz. Münasebet İlişki, bağ, alaka. Peyda Ortaya çıkma, olma, meydana çıkma, kazanma, belirme. Teessür Etkilenme, üzülme, üzüntü. Ehemmiyet Önemli olma, değerlilik, kıymetlilik. Tahattur Hatırlama. Meleke Tecrübelerin veya tekrarlamaların sonucu kazanılan bilgi ve beceri alışkanlığı. Maraz-ı hayalî Hayalle ilgili hastalık, hayal hastalığı. Nevi Çeşit, tür. Galiben Çoğunlukla. İhtiyarsız İstemeyerek, elde olmadan. Hususan Bilhassa, özellikle, ayrıca. Hassas Duyarlı. Asabî Sinirli. Galib Üstün, efkâr, galiben ihtiyarsızdır. Onda mes'uliyet yoktur. Hem tedaide, mücaveret var; temas ve ihtilat yoktur. Onun için, efkârın keyfiyetleri, birbirine sirayet etmez, birbirine zarar vermez. Nasılki şeytan ile melek-i ilham, kalb taraflarında mücaveretleri var ve füccar ve ebrarın karabetleri ve bir meskende durmaları, zarar vermez. Öyle de, tedai-yi efkâr saikasıyla istemediğin pis hayalat, gelip nezih efkârın içine girse; zarar vermez. Meğer kasden olsa veya zarar zannıyla onunla ziyade meşgul olsa. Hem bazan kalb yoruluyor. Fikir, kendini eğlendirmek için rastgele bir şeyle meşgul olur. Şeytan fırsat bulur, pis şeyleri önüne serpiyor, sürüyor. Tedai-yi efkâr Bir fikrindüşüncenin başka bir fikridüşünceyi hatıra getirmesi, fikir çağrışımı Galiben Çoğunlukla. İhtiyarsızdır İstemeyerek, elde olmadan. Tedai bir şeyin başka bir şeyi hatıra getirmesi, çağrışım. Mücaveret Komşuluk, yakınlık. Temas Dokunma, değme. İhtilat Karışmak, karışıp görüşmek. Efkâr Fikirler, düşünceler. Keyfiyet Özellik, nitelik. Sirayet Yayılma, bulaşma, geçme. Şeytan İnsanı Kur’anın gösterdiği yoldan, iman ve İslam yolundan sürekli saptırmak için uğraşan görünmez bir varlık. Melek-i ilham İlham meleği. İlham Allahcc tarafından kalbe gelen mana. Mücaveret Komşuluk, yakınlık. Füccar Günahkarlar, açıktan günah işleyenler. Ebrar iyiler, hayırlılar. Karabet Yakınlık, akrabalık. Mesken Ev, oturulan yer. Tedai-yi efkâr Bir fikrindüşüncenin başka bir fikridüşünceyi hatıra getirmesi, fikir çağrışımı Saika Sürükleyici sebep. Hayalat hayaller. Nezih Temiz, pak, arınmış, hiçbir kötülüğü ve çirkinliği olmayan. Efkâr Fikirler, düşünceler. Zannı Zannetmesi, sanması. Ziyade Fazla, çok. Dördüncü Vecih Amelin en iyi suretini taharriden neş'et eden bir vesvesedir ki, takva zannıyla teşeddüd ettikçe hal ona şiddetlenir. Hattâ bir dereceye varır ki, o adam amelin daha evlâsını ararken, harama düşer. Bazan bir sünnetin araması, bir vâcibi terkettiriyor. "Acaba amelim sahih oldu mu?" der, iade eder. Bu hal devam eder. Gayet ye'se düşer. Şeytan şu halinden istifade eder, onu yaralar. Şu yaranın iki merhemi var Amel İş, çalışma, görevi yerine getirme. Suret Biçim, görünüş, şekil, tarz *Dış görünüş. *Gidiş, yol. Taharri Arama, araştırma, inceleme. Neş’et Meydana gelme, ortaya çıkma, var olma. Vesvese Şüphe kuruntu. Takva Bütün günahlardan ve her türlü yasaklardan kendini koruma. Zannı Zannetmesi, sanması. Teşeddüd Şiddetlenme, sertleşme, kuvvet ve dayanıklılık kazanma. Evlâ Daha iyi, çok iyi. Haram Yasak ve günah, Allah’ıncc açık ve kesin olarak yasakladıkları. Sünnet Peygamberimizinasm sözleri, hareketleri ve davranışlarıyla gösterdikleri. Vâcib Dindeki farz derecesine yakın farz ile sünnet arasındaki emirler. Sahih Doğru, tam, noksansız, şartlarına ve kurallarına uygun yapılmış. İade Geri verme. Gayet Çok, pek çok. Ye's Ümitsizlik. Birinci merhem Bu gibi vesvese ehl-i İtizale lâyıktır. Çünki onlar derler "Medar-ı teklif olan ef'al ve eşya, kendi zâtında, âhiret itibariyle ya hüsnü var; sonra o hüsne binaen emredilmiş veya kubhu var; sonra ona binaen nehyedilmiş. Demek eşyada, âhiret ve hakikat nokta-i nazarında olan hüsün ve kubh zâtîdir; emir ve nehy-i İlahî ona tâbi'dir." Bu mezhebe göre, insan her işlediği amelde şöyle bir vesvese gelir "Acaba amelim nefs-ül emirdeki güzel surette yapılmış mıdır?" Amma mezheb-i hak olan Ehl-i Sünnet ve Cemaat derler ki Cenab-ı Hak bir şeye emreder, sonra hasen olur. Nehyeder, sonra kabih olur. Demek emir ile güzellik, nehy ile çirkinlik tahakkuk eder. Hüsün ve kubh mükellefin ıttılaına bakar ve ona göre takarrur eder. Şu hüsün ve kubh ise, surî ve dünyaya bakan yüzünde değil, belki âhirete bakan yüzdedir. Meselâ, sen namaz kıldın veya abdest aldın. Halbuki namazını ve abdestini fesada verecek bir sebeb, nefs-ül emirde varmış. Lâkin sen ona hiç muttali olmadın. Senin namazın ve abdestin hem sahihtir, hem hasendir. Mu'tezile der "Hakikatte kabih ve fasiddir. Lâkin senden kabul edilir. Çünki cehlin var, bilmedin ve özrün var." Öyle ise Ehl-i Sünnet mezhebine göre, zahir-i şeriata muvafık olarak işlediğin ameline "Acaba sahih olmuş mu?" deyip vesvese etme. Fakat, "Kabul olmuş mu?" de. Gururlanma, ucbe girme. Ehl-i İtizal Mutezile mezhebinden olanlar. Lâyık Yakışır ve yaraşır. Uygun. Medar-ı teklif Sorumluluk ve yükümlülük sebebi. Ef'al Fiiller, işler. Zâtında Aslında, kendisinde, özünde. Âhiret Ölümsüz olan öbür dünya, ölüm ve kıyamet ile gidilen ve Cennet-Cehennemin bulunduğu ebedi alem. Hüsn Güzellik. Binaen Dayanarak, dayalı olarak. Kubh Çirkinlik, kötülük. Nehy Menetme, yasak etme, yasaklama. Hakikat Gerçek. Nokta-i Nazar Bakış açısı. Hüsün Güzellik. Kubh Çirkinlik, kötülük. Zâtî Zata ait, zatla alakalı, kendisiyle ilgili. Nehy-i İlahî Allah’ıncc yasaklaması. Tâbi' Bağlı, uyan, arkası sıra giden, izleyen. Amel İş, çalışma, görevi yerine getirme. Vesvese Şüphe kuruntu. Nefs-ül Emir Hakikatın kendisi, gerçeğin kendisi. Mezheb-i hak Hak mezheb, doğru mezheb. Ehl-i Sünnet ve Cemaat İnanç ve yaşayışın bütün yönleriyle Kur’an ve sünnet yolundan gidenler. Hasen Güzel. Nehy Menetme, yasak etme, yasaklama. Kabih Çirkin, kötü, fena. Tahakkuk Doğruluğu meydana çıkma, gerçekleşmek, gerçeklik kazanma, ortaya çıkma. Hüsün Güzellik. Kubh Çirkinlik, kötülük. Mükellef Vazifeli, görevli. Ittıla Haberli olma, haberi bulunma, bilgisi olma. Takarrur Kararlaşma, yerleşme, değişmeyecek şekilde kararlı duruma gelme. Surî Surete ait, görünüşle ilgili, görünüşdeki. Ciddi ve samimi olmayan. Lâkin Ancak, fakat, amma. Muttali Haberli, bilgili, bilgisi olan. Sahih Doğru, tam, noksansız. Cehl Cahillik, bilgisizlik. Zahir-i Şeriat İslam dininin, açık ve belli olan emir ve yasakları, İslam dininin dış görünüşü. Muvafık Uygun, yerinde. İkinci merhem Dinde harec yoktur. Madem dört mezheb haktır. Madem istiğfara müncer olan derk-i kusur ise, gurura müncer olan hüsn-ü amelin rü'yetine -böyle vesveseli adama- müreccahtır. Yani böyle vesveseli adam, amelini güzel görüp gurura düşmektense, amelini kusurlu görse, istiğfar etse, daha evlâdır. Madem böyledir, sen vesveseyi at. Şeytana de ki Şu hal, bir harecdir. Hakikat-ı hale muttali olmak güçtür. Dindeki yüsre münafîdir. ﺍَﻟﺪِّﻳﻦُ ﻳُﺴْﺮٌ ٭ َﺣَﺮَﺝَ ﻓِﻰ ﺍﻟﺪِّﻳﻦِ ﻻ esasına muhaliftir. Elbette böyle amelim bir mezheb-i hakka muvafık gelir. O bana kâfidir. Hem lâakal ben aczimi itiraf ederek ibadeti lâyık-ı vechile eda edemediğimden istiğfar ve tazarru' ile merhamet-i İlahiyeye dehalet edip, kusurum affolunmak, kusurlu amelim kabul olunmak için mütezellilane bir niyaza vesiledir. Harec Zorluk, darlık, sıkıntı. İstiğfar Af dileme, Allah’tancc bağışlanma isteme, tövbe etme. Müncer Sürüklenen, götüren, varan, son bulan, sonuçlanan. Derk-i Kusur Kusurunu anlamak. Hüsn-ü amelin İbadet ve iyi işlerin güzelliği. Rü'yet Görmek. Müreccah Üstün. Hakikat-ı Hal Durumun gerçek içyüzü, gerçek durum. Yüsr Kolaylık, rahatlık. Münafî Zıt, ters, aykırı. BEŞİNCİ VECİH Mesail-i imaniyede şübhe suretinde gelen vesvesedir. Bîçare vesveseli adam, bazan tahayyülü, taakkul ile iltibas eder. Yani Hayale gelen bir şübheyi, akla girmiş bir şübhe tevehhüm edip, itikadına halel gelmiş zanneder. Hem bazan tevehhüm ettiği bir şübheyi, imana zarar veren bir şek zanneder. Hem bazan tasavvur ettiği bir şübheyi, tasdik-ı aklîye girmiş bir şübhe zanneder. Hem bazan bir emr-i küfrîde tefekkürü, küfür zanneder. Yani dalaletin esbabını anlamak suretinde kuvve-i müfekkirenin cevelanını ve tedkikatını ve bîtarafane muhakemesini, hilaf-ı iman zanneder. İşte telkinat-ı şeytaniyenin eseri olan şu zanlardan ürkerek, "Eyvah! Kalbim bozulmuş, itikadıma halel gelmiş" der. O haller, galiben ihtiyarsız olduğundan, cüz'-i ihtiyarîsiyle ıslah edemediğinden ye'se düşer. Bu yaranın merhemi şudur ki Mesail-i imaniye İmane ait meseleler, imanla ilgili konular. Vesvese Şüphe, kuruntu. Bîçare Çaresiz. Tahayyül Hayale getirmek, hayalde canlandırmak. Taakkul Hatırlama, zihin yorarak anlama. İltibas Birbirine benzeyenleri birbirinden ayırt edemeyip karıştırma. Tevehhüm Evhamlanma, kuruntuya kapılma, asılsız ve gerçek dışı düşüncelere kapılma, sanma. İtikad İnanmak, gönülden iman. Halel Zarar, bozma, eksiklik. Şek Şüphe, kuşku. Tasavvur Zihinde şekillendirme, akılda canlandırma. Emr-i küfrî Küfre ait iş, inkarla ilgili düşünce ve olay. Tefekkür Düşünmek, düşünceyi çalıştırmak. Dalalet Sapıtma, iman ve İslam yolundan sapmak. Esbab Sebepler. Kuvve-i müfekkire Akıl yürütme gücü, düşünme yeteneği. Cevelan Dolaşma. Tedkikat Tetkikler, incelemeler, araştırmalar. Bîtarafane Tarafsız olarak, tarafsızca. Muhakemesi Yargılaması. Hilaf-ı İman İmana ters, inanca aykırı. Telkinat-ı Şeytaniye Şeytana ait telkinler, şeytanın aşılamaları. Zanlar Zannetmeler, sanmalar. Galiben Çoğunlukla. İhtiyarsız İstemeyerek, elde olmadan. Cüz'-i ihtiyarî Serbest ve hür hareket edebilme yeteneği. Ye's küfür, küfür olmadığı gibi; tevehhüm-ü küfür dahi, küfür değildir. Tasavvur-u dalalet dalalet olmadığı gibi; tefekkür-ü dalalet dahi, dalalet değildir. Çünki hem tahayyül, hem tevehhüm, hem tasavvur, hem tefekkür; tasdik-ı aklîden ve iz'an-ı kalbîden ayrıdırlar, başkadırlar. Onlar bir derece serbesttirler. Cüz'-i ihtiyariyeyi pek dinlemiyorlar. Teklif-i dinî altına çok giremiyorlar. Tasdik ve iz'an, öyle değiller. Bir mizana tâbi'dirler. Hem tahayyül, tevehhüm, tasavvur, tefekkür, nasılki tasdik ve iz'an değiller. Öyle de şübhe ve tereddüd sayılmazlar. Fakat eğer lüzumsuz tekrar ede ede müstekar bir hale gelse, o vakit hakikî bir nevi şübhe, ondan tevellüd edebilir. Hem bîtarafane muhakeme namıyla veya insaf namına deyip, şıkk-ı muhalifi iltizam ede ede, tâ öyle bir hale gelir ki, ihtiyarsız taraf-ı muhalifi iltizam eder. Ona vâcib olan hakkın iltizamı kırılır. O da tehlikeye düşer. Hasmın veya şeytanın bir vekil-i fuzulîsi olacak bir halet, zihninde takarrur eder. Tahayyül-ü küfür İnkar düşüncesini, hayalde canlandırma. Tevehhüm-ü küfür İnkara düşme kuruntusu. Tasavvur-u dalalet Dinden nasıl sapıldığını düşünmek. Tahayyül Hayale getirmek, Hayalde canlandırmak. Tevehhüm Evhamlanma, kuruntuya kapılma, asılsız ve gerçek dışı düşüncelere kapılma, sanma. Tasavvur Zihinde şekillendirme, akılda canlandırma. İz'an-ı kalbî Kalple ilgili iman ve benimseme. Teklif-i dinî Dini teklif, dinin yükümlü tutması, dinin emir ve yasaklarla görevlendirmesi. Tasdik Doğrulama, doğruluğunu kabul etme. İz'an Anlayış, benimseme, inanıp itaat etme. Müstekar Kararlı, sabit, değişmez, yerleşmiş, kalıcı. Nevi Çeşit, tür. Tevellüd Doğma, meydana gelme. Bîtarafane Tarafsız olarak, tarafsızca. Muhakeme Düşünce, akıl yürütme, değerlendirme. *Sorgulama, yargılama. Şıkk-ı muhalif Karşı taraf, karşı tarafın görüşü. İltizam Lüzumlu görme, gerekli görme. İhtiyarsız İstemeyerek, elde olmadan. Taraf-ı muhalif Muhalif taraf, zıt taraf. Hasm Düşman. Vekil-i fuzulî Gereksiz sözcü. Halet Durum, hal. Takarrur Kararlaşma, yerleşme, değişmeyecek şekilde kararlı duruma nevi vesvesenin en mühimi budur ki Vesveseli adam, imkân-ı zâtî ile imkân-ı zihnîyi birbiriyle iltibas eder. Yani Bir şeyi zâtında mümkün görse, o şeyi zihnen dahi mümkün ve aklen meşkuk tevehhüm eder. Halbuki İlm-i Kelâm'ın kaidelerindendir ki İmkân-ı zâtî ise, yakîn-i ilmîye münafî değil ve zaruret-i zihniyeye zıddiyeti yoktur. Meselâ Şu dakikada Karadeniz'in yere batması, zâtında mümkündür ve o imkân-ı zâtî ile muhtemeldir. Halbuki yakînen, o denizin yerinde olduğunu hükmediyoruz, şübhesiz biliyoruz. Ve o ihtimal-i imkânî ve o imkân-ı zâtî, bize şek vermez, bir şübhe getirmez, yakînimizi bozmaz. Meselâ Şu güneş zâtında mümkündür ki, bugün gurub etmesin veya yarın tulû' etmesin. Halbuki bu imkân yakînimize zarar vermez, şübhe getirmez. İşte bunun gibi, meselâ hakaik-i imaniyeden olan hayat-ı dünyeviyenin gurubuna ve hayat-ı uhreviyenin tulûuna, imkân-ı zâtî cihetinde gelen vehimler, yakîn-i imanîye zarar vermez. Hem … yani "Bir delilden neş'et etmeyen bir ihtimalin hiç ehemmiyeti yoktur" olan kaide-i meşhure; hem usûl-üd din, hem usûl-ül fıkhın kaide-i mukarreresindendir. İmkân-ı zâtî Bir şeyin kendisiyle ilgili olabilecekler. İmkân-ı zihnî Akıl ve mantık bakımından olabilirlik. İltibas Birbirine benzeyenleri birbirinden ayırt edemeyip karıştırma. Meşkuk Şüpheli. Tevehhüm Evhamlanma, kuruntuya kapılma, asılsız ve gerçek dışı düşüncelere kapılma, sanma. İlm-i Kelâm Kelam ilmi, İslam dininin temel inanç kurallarını açıklayan ve ispatını yapan ilim. Kaide Prensip, kural. Muhtemel Olabilir, mümkün. İhtimal-i imkânî Mümkün olma ihtimali. Tulû' Doğma, doğuş, ortaya çıkma. Hakaik-i imaniye İnançla ilgili gerçekler. Hayat-ı dünyeviye Dünyaya ait hayat, dünyadaki yaşantı. Neş'et Meydana gelme, ortaya çıkma, var olma. Ehemmiyeti Önemi. Kaide-i meşhure Meşhur kaide, herkesce bilinen kural. Usûl-üd din Dinin usulü, dinin esaslarını inceleyen ilmin temel kuralları. Usûl-ül fıkh Fıkıh usulü, dinin emir ve yasaklarını inceleyen ilmin temel kuralları. Kaide-i mukarrere Mukarrer kaide, değişmez kaide, değişmez kural. Eğer desen Bu derece mü'minlere muzır ve müz'ic olan vesvese, ne hikmete binaen bize bela olmuş?" Elcevab İfrata varmamak, hem galebe çalmamak şartıyla, asl-ı vesvese teyakkuza sebebdir, taharriye dâîdir, ciddiyete vesiledir. Lâkaydlığı atar, tehavünü def'eder. Onun için Hakîm-i Mutlak, şu dâr-ı imtihanda, şu meydan-ı müsabakada bize bir kamçı-yı teşvik olarak, vesveseyi şeytanın eline vermiş. Beşerin başına vuruyor. Şayet ziyade incitse, Hakîm-i Rahîm'e şekva etmeli, "Eûzü billahi mineşşeytanirracim" demeli. Muzır Zararlı, zarar veren. Müz'ic Rahatsız edici, usandırıcı, sıkıntı verici. Vesvese Şüphe, kuruntu. Binaen Dayanarak, dayalı olarak. İfrat Aşırılık, aşırı gitme, çok ileri gitme, haddini aşma. Asl-ı vesvese Vesvesenin aslı, kuruntunun gerçek iç yüzü. Teyakkuz Uyanık olma, uyanıklılık, göz açıklığı. Taharri Arama, araştırma, inceleme. Dâî Davet eden, sebep olan. *Dua eden. Ciddiyet Ağırbaşlılık, ciddilik, gerçek ve samimilik. Lâkayd Alakasız, ilgisiz. Tehavün Önem vermemek, önemsememek, aldırış etmeme. Hakîm-i Mutlak Sonsuz hikmet sahibi, her şeyi sayısız gayeler ve faydalarla düzenli olarak yapan Allahcc. Dâr-ı imtihan İmtihan yeri. Meydan-ı müsabaka Müsabaka meydanı, yarışma sahası. Kamçı-yı teşvik Teşvik kamçısı. Beşer İnsan. Ziyade Fazla, çok. Hakîm-i Rahîm Çok merhametli ve şefkatli olan ve her şeyde gayeler ve faydalar gözeten Allahcc. Şekva Şikayet. Eûzü billahi mineşşeytanirracim Şeytandan Allah’acc sığınırım. Sözler
Çocuğunuz süt sevmiyor ama yoğurt yiyorsa; 5 değil 3 köfteyi iştahla yiyorsa; brokoli sevmiyor yeşil fasulye seviyorsa bırakın çocuğunuz bildiği gibi yapsın! Yemek yemeyi sorun haline getiren sıklıkla çocuklar değil maalesef ebeveynleri doğal olarak 1 yaşında kendi yemeklerini yeme konusunda heveslenirler ve 3 yaş civarında kendi yemeklerini yeme becerisini kazanırlar. 2-5 yaş aralığında ise çocuklar özellikle birkaç favori yemeği tercih ederken farklı yiyecekleri deneme konusunda çok seçici olabilirler. Bu durumun gelişimlerinin bir parçası olduğunu unutmamak önemlidir. Yemek yeme veya yememe konusu aile içerisinde gündem halinde olmamalıdır. Çocuk ebeveynlerini yemek yememe yolu ile kontrol edebildiğini veya istediği ilgiyi elde edebildiğini fark ettiği an bu durumu çözümlemek daha güç hale çocuklar ebeveyn tutumları veya geçirdikleri ağır bir hastalık sonrasında yemek yeme konusunda aşırı seçici hale gelebilir. Bazen ise ebeveynler çocuklarının yeterince yemek yemediği konusunda şikayetçi olduklarını duyarız. Ancak yapılan araştırmalarda ebeveynlerin iştahsız olarak tanımladığı çocuklarının boy ve kilolarının yaşlarına uygun olduğu masada bulunan yemeklerden ne kadar istediğine kendisinin karar vermesine ve tabağına koymasına izin verin. Dilerse bir kaşık daha istediği yemekten alabileceği tercihinin onda olması çocuğunuzu güçlü hissettirecektir. Çocuğunuz ile yemek konusu üzerinde bir güç savaşı içerisinde olmamak için sınırlı seçenek yöntemini her zaman olarak çocuğunuza sağlıklı yiyecekleri ulaşılabilir hale getirmeye ve farklı yiyecekler ile erken yaşlardan tanıştırmaya başlayabilirsiniz. Ancak her zaman çocuğunuzun ağız tadına, yiyecek seçimlerine saygı duyun. Öncelikle eğer çocuğunuz aç değil ise onu yemek yemeye zorlamayın. Aynı zamanda yemekten sonra tatlı yiyeceklerini ödül olarak kullanmayın. Bu durumda çocuk yemek yemenin olumsuz bir şey olduğu bağlantısını kuracaktır. Çünkü ödül genellikle zor veya hoşlanılmayan bir durum sonrasında yiyecekleri çocuğunuza tanıtırken yaratıcı ve sabırlı olmaya özen gösterin. Çocuğunuzun yeni yiyecekleri ellemesine, koklamasına izin verin. Birlikte yeni yiyeceğinizi nasıl hazırlayabileceğiniz üzerine birlikte fikirler üretebilirsiniz. Yeni yiyecekleri çocuğunuzun sevdiği bir tat ile birlikte sunmak etkili olur. Çocuğunuzun market alışverişinize ve sonrasında yemek hazırlama sürecine dahil etmeniz olumlu bir bağ kurmasına yardımcı ki sağlıklı beslenme alışkanlıkları birkaç gün gibi kısa bir sürede yerleşmez bu nedenle uzun soluklu küçük değişiklikler yaparak başlayın. Yaptığınız sağlıklı değişimler çocuğunuzun yetişkinlik döneminde de devam edecektir. Bununla birlikte çocuğunuzun birçok konuda sizi model aldığını hatırlayarak siz de farklı yiyecekleri deneyin, sağlıklı ve dengeli beslenme alışkanlığınıza özen çocuğunuzun beslenme düzeninin sağlığı ve gelişimi üzerinde ciddi olumsuz etkileri olduğunu görüyor iseniz mutlaka çocuk doktorunuza başvurun. Çocuğunuz sonrasında hala yemek sorunu yaşıyor ise çocuk psikoloğu ile görüşmeniz etkili Başak Erk - PsikoloğuMika
Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır. Kul yâ ehle-lkitâbi lestum alâ şey-in hattâ tukîmû-ttevrâte vel-incîle vemâ unzile ileykum min rabbikumk veleyezîdenne keśîran minhum mâ unzile ileyke min rabbike tuġyânen vekufrâns felâ te/se alâ-lkavmi-lkâfirîneDe ki Ey kitap ehli, hiçbir şeye inanmış sayılmazsınız Tevrat'ın, İncil'in ve Rabbinizden size indirilen kitabın hükümlerini yerine getirmedikçe ve andolsun ki Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun azgınlığını, kafirliğini arttıracak, artık o kafir kavim yüzünden tasalanma sen. De ki “Ey Ehl-i Kitap! Siz Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirilen Kur’an’ı ikame edip uygulamadıkça, hiçbir esas ve hakikat üzerinde değilsiniz.” Ey Resulüm! Rabbinden Sana indirilen bu Kur’an elbette onlardan çoğunun azgınlık ve inkârını artıracaktır. Sen o kâfirler güruhu için üzülme. Buna değmeyeceklerdir.De ki “Ey bize de kitap verildi diyenler! Siz Tevrat'a, İncil'e ve Rabbiniz tarafından indirilen son kitap Kur'ân'a tam olarak uymadıkça, inançlarınızı sağlam bir temele oturtmuş olamazsınız.” Fakat Rabbin, tarafından sana indirilen o Kur'ân, onlardan çoğunun azgınlığını ve inkârını artıracaktır. Ama gerçekleri örtbas eden bu insanlar için üzülme.“Ey geçmiş kitapları sahiplenenler, yazılı ve şifahî bilgileri, sünneti içeren Tevrat'ın ve İncil'in hükümlerini açıklayarak yerine getirmedikçe, Rabbinizden size indirilenleri, Kur'ân'ı gereğince uygulamadıkça, amellerinize, ibadetlerinize değer kazandıran hak dinde, bir şeriat üzerinde değilsiniz" de. Rabbinden sana indirilenler, Kur'ân onlardan çoğunun azgınlığını ve küfrünü artıracaktır. Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah'a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar eden kâfir bir kavmin, nankör bir toplumun iman etmemesine üzülmene gerek ki "Ey kitap ehli! Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni uygulamadıkça bir şey dayanak üzere olamazsınız. Sana Rabbinden indirilen onların çoğunun azgınlığını ve küfrünü artıracaktır. Sen bu kâfirler topluluğu için üzülme!" Ebi Hatim`in Abdullah bin Abbas rivayet ettiğine göre yahudilerden bazı kimseler Resulullah gelerek "Ey Muhammed! Sen İbr... Devamı..De ki 'Ey Kitap Ehli, Tevrat'ı, İncil'i ve size Rabbinizden indirileni ayakta tutmadıkça hiç bir şey üzerinde değilsiniz.' Andolsun, Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun tuğyanlarını ve inkârlarını arttıracaktır. Sen de kafirler topluluğuna karşı üzüntüye ki “- Ey Ehl-i Kitab! Siz Nesh edilmemiş hükümlerle tevhid esasını havi bulunan Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirilen Kur'an'ı tatbik etmedikçe hükümlerini yerine getirmedikçe dinden hiç bir şey üzere değilsiniz.” And olsun, sana Rabbinden indirilen bu KUR'AN onlardan bir çoğunun azgınlığını ve küfrünü artıracaktır. O halde kâfirlerin azgınlığına karşı ki “Ey kitap ehli! Siz Tevrat, İncil ve Rabbinizden size inen Kur’anla amel etmedikçe, hiçbir dayanağınız olmaz.” Senin Rabbinden sana inen bu hakikatler, onların çoğunun küfür ve azgınlıklarını arttıracaktır. Artık sen o kâfir topluma üzülme!De ki “Ey kitap ehli! Siz Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni hakkıyla uygulamadıkça bir şey üzerinde değilsinizdir.” Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun inkâr ve azgınlığını elbette arttıracaktır. Kâfirler topluluğuna üzülme!Diyesin ki Ey kitaplılar! Size Tanrınızdan gelmiş olanları, Tevrat ile İncil'i, tutmadıkça, dince bir şey değilsiniz, Tanrından sana gelen, onların birçoğunun taşkınlık etmesiyle, küfretmesin arttırır, kâfir olan bir ulusu kayırmayasınDe ki Ey Ehl-i Kitab! Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirilen Kur'an'ı dosdoğru tatbik etmedikçe asla sağlam bir temele dayanmış olamazsınız. Ey Resul! Rabbinden sana indirilen şu ayetler, onlardan çoğunun azgınlığını ve küfrünü artıracaktır. Öyleyse o inkârcılar toplumu için üzülme!Ehl-i kitâba di ki "Tevrat’a İncil’e Allâh’ın inzâl itdikleri kütüb-ü sâireye tevfîk hareket itmez iseniz hiç bir şeye istinâd idemezsiniz. Senin rabbinden sana nâzil olan ânların ekserîsinin tuğyân ve küfrini mûcib olacakdır lâkin sen kâfir kavmi içün teessüf itme."Ey Kitap ehli! Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni gereğince uygulamadıkça bir temeliniz olmaz" de. And olsun ki Rabbinden sana indirilen, Kuran, onlardan çoğunun azgınlık ve küfrünü artırır. Öyleyse kafirler için ki “Ey Kitap ehli! Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirileni Kur’an’ı uygulamadıkça hiçbir şey üzere değilsiniz.” Andolsun ki sana Rabbinden indirilen bu Kur’an, onlardan çoğunun taşkınlık ve küfrünü artıracaktır. Öyle ise o kâfirler toplumu için üzülme.Ey Kitap ehli! Siz, Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni hakkıyle uygulamadıkça, doğru bir şey yol üzerinde değilsinizdir» de. Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun küfür ve azgınlığını elbette artıracaktır. Kâfirler topluluğuna "Kitaplılar! Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni uygulamadıkça hiç bir dayanağınız olmaz." Rabbinden sana indirilenler, onların çoğunun azgınlık ve inkarını arttırır. İnkarcı toplum için kendini ki "Ey kitap ehli! Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni uygulamadıkça bir esas üzerinde değilsiniz. Şüphesiz ki, Rabbinden sana indirilenler, onların çoğunun azgınlığını ve inkârını artıracaktır. Şu halde kâfir olan bir toplum için üzülme!De ki Ey Ehli kitab! Siz Tevratı ve İncili ve daha size rabbınızdan indirileni tutub icra etmedikçe hiç bir şey değilsiniz, Celâlim hakkı için sana rabbından indirilen -bu Kur'an- onlardan bir çoğunun tuğyanını ve küfrünü artıracak, o halde kâfirlere acıyacağın tutmasınDe ki “Ey Kitap ehli! Tevrat'ı ve İncil'i ve Rabb'inizden size indirileni gereğince uygulamadığınız sürece inancınızı sağlam bir temele oturtmuş olmazsınız.” Elbette Rabb'inden sana indirilmekte olan şey, onlardan çoğunun azgınlığını ve küfrünü artırır. O halde gerçeği yalanlayan nankör halka ki Ey ehl-i kitâb, Tevrâtı n, İncili n ve Rabbinizden size indirilen Kur'ânı Kerîm i n hükümlerini dosdoğru tatbıyk ve icra edilinceye kadar siz hiç bir şey hiç bir kanâat üzerinde değilsinizdir». Andolsun, sana Rabbinden indirilen bu Kur'an onlardan bir çoğunun taşkınlığını ve gâvurluğunu artıracakdır. O halde, o kâfirler güruhuna karşı gam ki “Ey ehl-i kitab! Siz Tevrât'ı, İncîl'i ve Rabbinizden size indirilenKur'ânı hakkıyla tatbîk etmedikçe, hiçbir şey hiçbir hakikat üzere değilsiniz!” Ve andolsun ki Rabbinden sana indirilen bu Kur'ân, onlardan birçoğuna azgınlık ve küfrü artıracaktır!2 Öyleyse o kâfirler topluluğu için üzülme!2“Fıskları haktan ayrılmaları sebebiyle, fâsıklar hakkında nûr nâra ateşe, ziyâ zulmete inkılâb etmiştir ışık, karanlığa dönmüştür. Evet şemsi... Devamı..Deki Ey Kitap ehli! “Tevrat’ı, İncil’i ve size indirilen Rabbinizin hükümlerine uymadığınız ve yaşamadığınız sürece, hiçbir değeriniz yok. Hatta sana Rabbinden indirilen vahiy, onların azgınlıklarını ve inkârlarını artırdı. Sakın ola ki gerçek doğruları reddeden bir topluluk için ki "Ey kendilerine Kitap verilenler! Siz Tevrat’ı, İncil’i Allah’ınızdan size bildirileni yerine getirmedikçe sağlam bir yere tutunmuş olmazsınız." Çalabından sana bildirilen Kur’an onlardan birçoğunun taşkınlığını, tanımazlığını ne de olsa artıracaktır. Onun için sakın Allah’ı tanımıyan bu kimseler seni ki ey ehl-i Kitap! Tevrat/ı, İncil/i Rabbiniz tarafından size inzal olunanı yerine getirmedikçe siz dince bir şey üzere değilsiniz. * Sana Rabbin tarafından inzal olunan şey herhalde onlardan birçoğunun azgınlığını, gâvurluğunu artırır. O halde kâfir, cemaate ki “Ey Kitap ehli! Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirilen şeyleri dosdoğru uygulamadıkça siz hiçbir şey değilsiniz!” Ey Muhammed! Rabbinden sana indirilenler, onların azgınlık ve küfrünü artırmaktadır. O hâlde kâfirler topluluğu [kavm] için üzülme!De ki “Ey kitab ehli! Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni ayakta tutmadıkça hiçbir temele dayanmış sayılmazsınız. Hiç şüphesiz Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun azgınlık ve küfre sapmalarını artırır. Öyleyse kâfirler topluluğu için ve Hıristiyanlara seslenerek de ki “Ey ilâhî mesaja inandığını iddia eden Kitap Ehli! Siz Tevrat’ı, İncil’i ve Rabb’iniz tarafından size gönderilen bu son vahyi kendinize rehber edinip onu gereğince uygulamadıkça, asla sağlam bir temele dayanmış olamazsınız. Allah’ın ayetlerinden bir kısmını benimseyip, bir kısmını reddederseniz, diğer kâfirlerden bir farkınız kalmaz.”Ey Peygamber! Rabb’inden sana indirilen şu muhteşem ayetler, onlardan bir çoğunun azgınlık ve kâfirliğini iyice artıracaktır. Fakat sen, bu inkârcılar için kendini üzme, ümitsizliğe kapılma fakat iman edecek olanları da şimdiden müjdeleDe ki -“Ey Kitap ehli! Tevrat’ı, İncil’i ve size rabbinizden indirilenleri gereğince uygulayıncaya kadar bir şey üzere değildiniz”. And olsun, sana rabbinden indirilenler, çoğunun azgınlığını ve inkârını artırıyor! İnkârcı Kavm’e üzülme!De ki " Ey ehlikitap, sizler, Tevrat’ı, İncil’i ve size Rabb'iniz tarafından indirilenleri hayata geçirmediğiniz sürece ciddiye alınmazsınız..." Resulüm! Artık bundan böyle sana Rabb'in tarafından indirilenler, ehlikitabın inkarını daha da arttıracaktır. Bu nedenle o nankörler için üzülüp durma!De ki "Ey Kitap ehli! Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size gönderilen Kur’an’ı uygulamadıkça hiçbir şey üzere değilsiniz." Andolsun ki sana Rabbinden gönderilen bu Kur’an onlardan çoğunun taşkınlık ve küfrünü artıracaktır. Çünkü onlar ayetleri işittikçe içlerindeki kötülükleri ortaya çıkarırlar. Sonra öfkelerinden deliye dönerek bencilliklerini kinlerini artırırlar. İntikam hırslarıyla azgınlaşırlar. Bu nedenle onlar için boşuna üzülme! Onlar yaptıklarının karşılığını mutlaka görecektir. De ki “Ey Kitap ehli! Siz Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirileni Kur’an’ı uygulayıncaya kadar doğru bir şey üzerinde değilsiniz. [*] Şüphesiz ki sana Rabbinden indirilen mesajlar, çoğunun azgınlığını ve küfrünü artıracaktır. Kâfirler topluluğuna üzülme!”Tevrat’ı, İncîl’i ve Rablerinden kendilerine indirileni yani önceki mesajları veya son vahiy olan Kur’an’ı uygulamadıkları sürece hiçbir esas üzere ol... Devamı..Onlara “Ey kitap ehli! Siz, önce Tevrât’ı ve İncil’i sonra da Rabbiniz tarafından size indirilen Kur’an’ı gereğince uygulamadıkça bir şey üzere değilsiniz.” Şüphesiz, Rabbinden sana indirilenler, onların pek çoğunun azgınlığını ve kâfirliğini artıracaktır. Şu halde o kâfir toplum için sakın Bu ifâde; kitap ehli olduklarını söyleyen Yahûdî ve Hıristiyanların ellerinde Tevrât ve İncil adı altında bulundurdukları kitapların ve dinlerinin A... Devamı..De ki “Ey Kitâb-ı Mukaddes’in takipçileri! Siz, Tevrat’a, İncil’e ve Rabbiniz tarafından size indirilen her şeye ⁸⁵ [tam olarak] uymadıkça inançlarınızı sağlam bir temele oturtmuş olmazsınız! Fakat [ey Peygamber,] Rabbin tarafından sana indirilenler, onların çoğunu kibirli küstahlıklarında ve inkarcılıkta daha inatçı yapacaktır. Ama hakikati inkar eden insanlara üzülme85 Yani, Allah’ın birliğini vurgulayan ve Peygamber Muhammed s’in gelişi ile ilgili gaybî haberlerle dolu olan Eski Ahid’in bütün diğer ilahî kaynak... Devamı..De ki; “Ey Kitap ehli! Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size son indirilen Kuran’ı uygulamadıkça hiçbir değeriniz Andolsun ki Rabbinden sana indirilen Kuran, onlardan çoğunun azgınlık ve inkârını O halde o kâfirler toplumu için 15/66, 217/41-82, 22/72, 39/45, 318/6, 26/3, 35/8De ki “Ey önceki vahyin mensupları! Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirilenleri tam uygulamadıkça, siz hiçbir esasa dayanıyor olamazsınız! Öte yandan, elbette Rabbinden sana indirilenler onlardan bir çoğunun küstahça taşkınlığını ve inkârını artıracaktır Artık kâfir bir toplum için gam yeme!De ki Ey ehl-i kitap! Tevrat'ı ve İncil'i ve size Rabbiniz tarafından indirilmiş olanı ikame edinceye kadar hiçbir şey üzerinde değilsinizdir.» Ve kasem olsun ki, sana Rabbinden indirilmiş olan, onlardan birçoğu için tuğyanı ve küfrü arttıracaktır. Artık o kâfirler olan kavim üzerine teessürde ki “Ey Ehl-i Kitap! Siz Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirilen Kur'ân'ı tatbik etmedikçe, hiçbir temele dayanmış sayılmazsınız, hiçbir dayanağınız yoktur. ”Rabbinden sana indirilen âyetler, mutlaka onlardan birçoğunun azgınlık ve inkârcılığını fazlalaştıracaktır. O halde o kâfirlerden ötürü gam yeme! Bir kere, Yahudiler ve Hıristiyanlar kutsal kitaplarını koruma imkânı bulamamışlar, metinleri tahrife mâruz kalmıştı. Kaldı ki ellerinde kalan şekliyl... Devamı..De ki Ey Kitap ehli, siz Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbi'nizden size indirileni uygulamadıkça bir esas üzerinde değilsiniz. Ey Muhammed, Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun azgınlık ve inkarını artıracaktır. Sen o kafirler toplumu için üzülme!Yâ Muhammed Di ki Ey Ehl-i Kitâb! Tevrât ve İncîl'in ve rabbiniz tarafından indirilen kitâbların ahkâmını tamamıyla icrâ itmedikce bir şey üzerine değilsiniz. Rabbin tarafından sana indirilen şey kitâb ve dîn onların çoğunda küfür ve tuğyânı artırır. Kâfir olan kavme acıyub me'yûs ki “Ey Ehl-i Kitap[*], Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirilmiş olanı tam olarak yerine getirmedikçe temelsiz kalırsınız.” Rabbinden sana indirilen Kur’an, onlardan çoğunun azgınlığını ve küfrünü arttıracaktır. Artık o kâfirler topluluğuna üzülme.[*] Kitaplarında uzman olan kişilerDe ki-Ey kitap ehli, Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni gereğince uygulamadıkça bir temeliniz yoktur. Andolsun ki Rabbinden sana indirilen Kur'an onlardan çoğunun azgınlık ve küfrünü arttırır. O halde kafirler için ki Ey Kitap Ehli! Siz Tevrat'ın, İncil'in ve Rabbinizden size indirilenin hakkını vermedikçe hiçbir esasa dayanmış olmazsınız. Rabbinden sana indirilen, onların pek çoğunun azgınlık ve inkârını daha pek çok arttıracaktır. Artık o kâfirler güruhu için ki "Ey Ehlikitap! Siz, Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni tam uygulamadıkça hiçbir şey değilsiniz." Rabbinden sana indirilen, onlardan birçoğunun küfür ve azgınlığını elbette artıracaktır. Küfre batan topluluk için tasalanma “iy kitāb ehli! degülsiz nesene üzere tā dururasız tevrįt’i daħı incįl’i daħı anı kim indürinildi sizüñ çalabuñuzdan.” daħı artura çoķ anlardan ol kim indürinildi senüñ yaña çalabuñdan haddan geçmek daħı kāfirlıķ. pes ķayġurma ķavm üzere yā Muḥammed kitāb ehline Ḥaḳ üstine degülsiz, durġurmayıncaTevrātı İncīli daḫı ve size inen buyruḳları daḫı Çalabuñuzdan. Daḫı artururanlaruñ çoġını saña inen kitāba Çalabuñdan azġunluḳ ve kāfirlıḳ. Pesḳayurma bir ḳavm‐ıçun ki “Ey kitab əhli! Tövrata, İncil və Rəbbiniz tərəfindən sizə nazil edilmiş olana Qur’ana düzgün əməl etmədikcə, siz Allah yanında məqbul, dini baxımdan doğru olan heç bir şey üzərində deyilsiniz. Rəbbin tərəfindən sənə nazil edilən Qur’an onlardan bir çoxunun yalnız azğınlığını və küfrünü artıracaqdır. Elə isə kafir tayfanın halına acıma!Say O People of the Scripture! Ye have naught of guidance till ye observe the Torah and the Gospel and that which was revealed unto you from your Lord. That which is revealed unto thee Muhammad from thy Lord is certain to increase the contumacy and disbelief of many of them. But grieve not for the disbelieving "O People of the Book! ye have no ground to stand upon unless ye stand fast by the Law, the Gospel, and all the revelation that has come to you from your Lord." It is the revelation that cometh to thee from thy Lord, that increaseth in most of them their obstinate rebellion and blasphemy. But sorrow thou not over these people without Faith.778778 In 526 Moses was told not to sorrow over a rebellious people. Here Muhammad is told not to sorrow over people without faith. The second situation... Devamı..
Sözün hemen başında şunu ifade edelim, “Müslüman’ın kitabında ümitsizlik/ Ye’is yoktur!” Kur’an da, Yeis’ ile ilgili beş ayet bulunuyor Yusuf Suresi 87. Ayette şöyle buyruluyor; “Oğullarım gidin de Yusuf ile kardeşinden duyarlı bir araştırmayla Bir haber getirin ve Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden umut kesmez.” Ye’is sözlükte, “umutsuzluktan doğan karamsarlık, umutsuzluk, üzüntü” Şems-i Tebrizi, 13. yy’da; sanki asrımıza/ asrımız insanına sesleniyor; “Kalk, silkelen, kendine gel. Umutsuzluğa sarılma. Umutsuzluk şeytandandır. Ümit vermek Allah’tandır” Umutsuzluk, batının bu millet evladına taktığı kelepçedir! Akif şiirinde, bu millete seslenecektir; “Korkma Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz; Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz!” Akif’i dinlemeye devam edelim; “Feryâd ile kurtulması me’mûl ise haykır! Yok, yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır! İş bitti… Sebâtın sonu yoktur!’ deme, yılma Ey millet-i merhûme, sakın ye’se kapılma.” Usta kalem Sezai Karakoç bu milleti uyanmaya davet eder; “Umutsuzluk yok. Gün gelir; gül de açar, bülbül de öter.” Umut, hayattır’ Umutsuzluk, ölümdür’ Theoktritos ne güzel söylüyorlar; “Yaşayanlar için umut her zaman vardır. Umutsuzluk, ölüler içindir.” İnancımız, durma, çalış’ diyor… Tıpkı, “rızık arayışı için kanat çırpan kuşlar misali!” Bakara Suresi 155. Ayette şöyle buyrulur; “Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, Ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz, sabredenleri müjdele!” İmtihanımızda, korku da, açlık da, sıkıntılar da’ olabilir! Burada, metanet gösterenler, sabredenler’ kazanıyorlar! Hayat hiçbir zaman, çekilmez’ mantığıyla düşünülmemelidir; Güzel görmek, güzel düşünmek; hayatı da güzelleştirir’ Hz. Mevlana, “kahverengi dallardan pembe çiçekler açtığına göre, Ümitsizliğe gerek yok!” Ümitsizlik, şeytanın / nefsin beslediği; vesvesenin adı…’ Allah bizleri, her türlü çirkeften ve vesveseden korusun’ İç ve dış dünyamıza, sükûnet versin’ Umutsuzluk, asık surat’ olarak tarif edilebilir! Umut, o kadar güçlü bir moral gücüdür ki, “Umut, en çaresiz olduğunuz anlarda bile Neşeli olabilme gücü verir insana!” Hayatı, büyük idealleri, umutla yaşayacaksınız’ “niyet hayır, akıbet hayır!” Bu söz de, bu ifadelerde; hayatın kendisi’ okunur! Bu ifadeler, insana yaşama gücü/ veya zevji verir’ Hicr Suresi 55 ayette, “Dediler ki Seni gerçekle müjdeledik; Öyleyse umut kesenlerden olma!” İsra Suresi 83. Ayette de, “insana bir nimet verdiğimizde sırt çevirir ve yan çizer Ona bir şer dokunduğu zaman da umutsuzluğa düşer” Umut, insanı hayata bağlar’ Umut, insanın erdemli işler yapmasına psikolojik moraldir’ Âmin Maalouf öyle farklı bir ifade kullanırlar ki, “Umutsuzlukta haklı çıkacağınıza umutta yanılalım.” İnsanı, yaşatan ve hayata bağlayan’ umuttur… Bir büyük zat ne diyorlar; “Yeis, en dehşetli bir hastalıktır ki, âlem-i İslam’ın kalbine girmiş.” Bediüzzaman da şöyle der; “insanları canlandıran emeldir, öldüren yeistir!” Ne diyorlar? “Umutsuzluk yok, dua var. Acele etmek yok, sabretmek var. İmkânsız diye bir şey yok, çünkü Allah var.” Kendimizi, başarıya…’ hazırlayacağız! Şöyle kendi iç dünyamıza dönelim; “İnsanın kalbinden daha büyük bir çöl, Daha büyük bir göl var mı? Ah işte ah. Yangın da orda yağmur da…” Sizler neleri talep ederseniz, ona ulaşırsınız! Niyetler, dilekler ve âminler; birleşen bir doğru olsun… Cüneyt Kahraman bakınız ne diyorlar? “umutsuzluk ve karamsarlık bugün düşmandan, Daha çok düşmandır bizlere…” Büyük Sahabe Hz. Ali şöyle der; “Allah’ın rahmetinden ümitsiz olmak, Günahkâr olmaktan daha tehlikelidir” Hadis, “Rızkın için üzülme! Takdir edilen rızkın seni bulur” Ayet, “Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret, Ve kudret sahibi olan ancak Allah’tır.” Zariyat, 58 Ye’is/ ümitsizlik zincirlerini kıracağız… Şems-i Tebrizi, 13. yy’da; sanki asrımıza/ asrımız insanına sesleniyor; “Kalk, silkelen, kendine gel. Umutsuzluğa sarılma. Umutsuzluk şeytandandır. Ümit vermek Allah’tandır”
üzülme ye se kapılma ayeti